Yaşayan fosiller ve Coelacanth (Prehistoric Fish)

Tarih

Fosiller, milyonlarca yıl önce yaşamış ancak nesilleri tükenmiş hayvanların taşlaşmış kalıntıları veya izleridir; bunların diş, kabuk, iz, dışkı veya diğer sert dokularının mineralize olmuş formlarıdır, bunlar yeryüzündeki yaşamın evrimini anlamak için önemli bilimsel kanıtlar sunar, türlerin nasıl evrimleştiği ve çevreye nasıl uyum sağladığı hakkında bilgi verir, fosil hayvanlar gezegenimizde nesli tükenmiş olan türlerdir.
Yaşayan fosiller ise, milyonlarca yıl içinde genetik ve yapısal olarak çok az değişime uğramış veya hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar yaşamayı başarmış canlılardır. Bu organizmalar, fosil kayıtlarından bilinen eski türlere çok benzerler, karalarda ve sulardaki izole bölgelerde veya kendilerine özgü ekosistemlerde yaşamlarını sürdürürler, tür açısından sayıları çok fazla değildir. Yaşayan fosiller evrime rağmen, doğanın değişmeyen yönlerini açığa çıkarırlar.
Bugünkü yazımda, “Yaşayan Fosil“ olan Coelacanth’ı (Latimeria) ayrıntılarıyla tanıtmaya çalışarak evrimin farklı bir yönünü irdelemeye çalışacağım. Uzun zamandır ilgi alanımda olan bu canlının, San Francisco yakınlarındaki Monterey Bay akvaryum müzesindeki kocaman iskeletini görmek beni çok heyecanlandırmış, ilgimi pekiştirmiştir. Ayrıca bu ve benzeri canlıların büyük tehlike altındaki yaşamlarını sürdürebilmeleri için nasıl korunabileceklerini tartışmayı ve tüm nesli tükenmekte olan canlılar için farkındalığı artırmayı amaçlamaktayım.
Coelacanth: fonetik olarak “see-luh-kanth”, etimolojik olarak “Coela-” (Yunanca: κοῖλος, koilos): “Boş” veya “oyuk”, “canth” (Yunanca: ἄκανθα, akantha): “Diken” veya “omurga”). Bu bileşik sözcük “dikenli oyuk” veya “boş omurgalı” anlamındadır.
Coelacanth, diğer yaşayan fosillerin en önemli ve ünlü örneğidir, bilim dünyasında “yaşayan fosillerin” simgesi haline gelmiştir. 1839 yılında fosil kaydı yapılmış, 1938 yılında ilk canlı örneği yakalanmıştır. Yüz yıl kadar kayıp olması ve tekrar bulunması, ona benzersiz bir özellik kazandırmıştır, bu durum fosil kayıtlarının her zaman eksiksiz olmadığını da göstermiştir. Coelacanth, evrimsel tarih ve biyolojik çeşitlilik hakkında eşsiz bilgiler sunduğu için diğer yaşayan fosillerden farklı bir öneme sahiptir. Loplu yüzgeçleri omurgalılarının bacaklarının evrimsel kökenini ve gelişimini anlamak adına önemli bilgiler vermekte ve evrim teorisi ile modern biyolojiyi birleştiren köprü işlevi görmektedir. Doğanın gizemli ve dayanıklı yapısının bir sembolüdür. Bu nedenle, yaşayan fosiller arasında özel bir yer tutar.
Resim 1- Coelacanth fosili
Resim 2- Canlı Coelacanth, sualtı çekimi, 120 m. derinlikte, derin su dalgıçlarının çekmiş oldukları videodan alıntıdır
360 milyon yıl öncesine ait ilk Coelacanth fosil örneği, 1839 yılında İsviçreli paleontolog Louis Agassiz tarafından tanımlanmıştır. Bu fosillerin çoğu, Avrupa’daki kayaçlarda bulunmuştur. Özellikle Almanya, Polonya ve Çekya gibi bölgeler, bu döneme ait iyi korunmuş Coelacanth fosilleri açısından zengindir. Bulunuş yerleri bakımından Pangea Süper kıtası ile ilgili olabileceklerini düşündürmektedir. Agassiz, bu fosile “boş omurga” anlamına gelen “Coelacanthus” adını vermiştir. Bu sözcük balığın omurgasının içi boş olan yapsını açıklamaktadır. Yaşayan Fosil olarak adlandırılan bu balıkların, 66 milyon yıl öncesine kadar dinozorlarla aynı dönemde yaşadıklarını, ancak büyük kitlesel yok oluşta hayatta kalmayı başardıklarını, 1938 yılında, fosilinin tanımlanmasından yüz yıl sonra, ilk canlı bireyin ortaya çıkması ile anlaşılmıştır. Fiziksel özellikleri milyonlarca yılda değişmediği için evrimsel süreçte “sabit kalmış” bir tür olarak kabul edilmişlerdir. Canlı Coelacanth’ın keşfi ile bilim insanları evrimsel dayanıklılığı ve gizemi yeniden değerlendirme geresinimi duymuşlardır.
Resim 3- Altta Coelacanth Chalumnae (Afrika), üstte Coelacanth Menadoensis (Endonezya)
Bu balık uzun yıllardır sadece fosil kayıtlarından biliniyordu ve bilimsel bir sınıflandırma sistemiyle adlandırılmıştı. 1938 yılında, Güney Afrika’nın Hint Okyanusu kıyısında, bir balıkçı tarafından yakalanan bu sıradışı balık, Güney Afrika’nın East London kentinde bulunan müzede küratör olarak çalışan Marjorie Courtenay-Latimer’e getirilmiştir. Courtenay-Latimer, balığı inceleyerek bunun bilinen hiçbir türe benzemediğini anlamış, bu konuların uzmanı olan Rodos Üniversitesi Profesörü J.L.B. Smith’e danışmıştır. Prof. Smith, balığın soyunun 66 milyon yıl önce tükenmiş olarak bilindiğini, fosil adının Coelacanth olduğunu belirtmiştir. Buluş bilim dünyasında büyük bir sansasyon yaratmıştır. Müze küratörü Latimer’in dikkatini onurlandırmak için küratörün adı balığa ikinci ad olarak verilmiştir. Balık, Ümit Burnu’nun hemen doğusunda bulunan Chalumnae nehirinin yakınlarında yakalandığından, adına bir de Chalumnae sözcüğü eklenerek Coelacant (Latimeria) Chalumnae adını almıştır. Komor Adaları çevresinde, Mozambik Kanalında,Tanzanya kıyılarında da göreceli yoğun olarak bulunurlar. Coelacanthlar’ın yaşam alanları tropikal ve subtropikal denizlerdir; derin, kayalık ve mağaralı bölgelerde yaşarlar, gündüzleri mağaralarda dinlenir, geceleri avlanmak için mağaralardan çıkarlar.
Endonezya Coelacanth’ı, sarı-kahverengi renkte, 1,5 metre boyunda, 30 kg, ağırlığındadır. Yapısal olarak Afrika Coelrcanth’ının benzeri, biraz küçüğü ve farklı renklisidir.1997 yılında, Endonezya’nın Sulawesi adası yakınlarında keşfedilmiştir. Bu türe, Manado körfezinde yaşadığı için (Coelacanth) Latimeria Menadoensis adı verilmiştir. Genetik olarak bu iki türün yaklaşık beş milyon yıl önce birbirinden ayrıldığı belirlenmiştir, aralarında %4-5 oranında gen farkı bulunmuştur.
Altmış yıldan daha uzun süre yaşadıkları saptanmış olan Coelacanth’ların yaşam alanlarıı Hint Okyanusu ve Endonezya’nın bol oksijenli, tuzlu, derin denizlerdir, 150-700 metre arasındaki derinliklerde yaşarlar. (Coelacanth) Latimeria Chalumnae, Afrika Coelacanth’ı, koyu mavi renkli, 2 metreye yakın boyu olan, 90 kg ağılıkta bir balıktır. Vücut yapısı, silindir şeklinde ve uzundur, yüzgeçleri lobüler bir yapıya sahiptir, kaslarla desteklenen ve kıkırdağa bağlı etli uzantı biçimindedir. Yüzme sırasında, bu yüzgeçler çapraz hareket ederek kara omurgalılarının yürüyüş hareketini andırmaktadır, sualtı çekimlerinde yüzgeçlerin bu hareketi açıkça gözlemlenebilmektedir; sıradışı lobüler yüzgeç yapısı, kara omurgalılarına geçişte evrimsel ve biyolojik kanıt olarak görülmektedir.
Derin denizlerde yaşadıklarından ve geceleri mağaradan çıktıklarından görüntülenmeleri oldukça zordur. İlk sualtı görüntüleri, insanlı ve insansız su altı araçları ile alınmıştır, daha sonra özel donanımlı derin su dalgıçları da bu balığı kendi habitatlarında görüntülemişlerdir. İlk canlı görüntüler 1987 yılında Japon dalgıçlar tarafından alınmıştır.
Anatomik olarak baş kemiklerinde hareketli eklemler bulunmaktadır. Burun bölgesine yakın bir elektro reseptör bulunur, bu organ, balığın avını algılamasını ve yön bulmasını sağlamaktadır.
Tüm vücutları sert ve kalın pullarla kaplıdır. Omurgaları kıkırdak benzeri yapıda, içi sıvı dolu bir tüp şeklindedir.Uzun ömürleri ve geç üreme olgunluğuna ulaşmaları bir balık için ilginç bir özelliktir.
Genetik analizler, Coelacanthlar’ın moleküler biyolojik özelliklerinin kara omurgalılarıyla benzerliğini doğrulamıştır. Coelacanthlar, ”sudan karaya geçi̇şte “geçiş fosili”(transitional fosil) olarak değerlendirilirler, bu benzersiz özellikleri, onları hem evrimsel biyoloji hem de paleontoloji açısından eşsiz bir örnek yapar. ”Evrimsel durağanlık” durumu, “evrimsel staz” olarak adlandırılır.
Resim 4- Balığın boyutunun insan boyutu ile karşılaştırılması için bir görsel
Evrimsel ve Bilimsel özellikleri, onları bir “yaşayan fosil” olarak tanımlanmasını sağlamıştır. Yaşayan Fosillerin korunması, biyolojik çeşitlilik ve evrimsel araştırmalar açısından büyük önem taşımaktadır. Konuyu Coelacanth özelinde irdeleyecek olursak, popülasyonu ve üreme oranları düşük seviyelerdedir, yavaş üredikleri için bilim insanları yerel balıkçılara bu türün önemi hakkında eğitim vermişler, yakalanacak olursa serbest bırakılması gerektiğini öğretmişlerdir. Ayrıca bilimsel incelenme için canlı teslim edilmesi karşılığında balıkçılara ödül verilen projeler etkili olmuştur. Bazı bölgelerde deniz koruma alanlarının kurulması, Coelacanthlar’ın ve tüm yaşayan fosillerin yaşam alanlarının korunmasını sağlamıştır. Uluslararası koruma yasaları, Coelacanthların ticari olarak avlanmasını ve tüketilmesini yasaklamaktadır. Coelacanth (Latimeria) balığının etinin yenilebilir olsa da, sert ve tadsız olduğu söylenmektedir, insan tarafından tüketimi için önerilmemektedir. Bu durum ek bir “nesli koruma olanağı” sağladığını düşündürmektedir, avlanması ve ticareti birçok ülkede yasaktır. Derin denizlerdeki habitatlara, madencilik ve diğer girişimler nedeniyle zarar verilmekte, deniz kirliliği ve iklim değişikliği gibi faktörler de Coelacanth’ların yaşam alanlarını osuz etkilemektedir. Bu türler “kritik tehlike altında” canlılar olarak sınıflandırılmaktadırlar. Coelacanth’ın keşfedildiği bölgelerde koruma çalışmaları yapılmakta, yerel halk bilinçlendirilmekte, yaşam alanları korunmaktadır.
Coelacanthlar, küçük balıklar, kril gibi planktonlar ve deniz omurgalılıarı ile beslenirler. Avlanma yetenekleri gelişmiştir, geceleri avlanmaya çıkarlar.Pusuya yatarak avlanır, bu strateji ile az enerji tüketmiş olurlar, burunlarındaki elektrosensörler avlarını bulmayı kolaylaştırır.
Coelacanth, yumurtalı-doğurgan bir balıktır, yumurtaları, 9-10 cm. çapında, 300-400 gram ağırlığındadır, 5 – 25 adet yumurta taşıyabilmektedirler. Döllenme döneminden doğuma kadar geçen süre bir yıl kadardır, sürenin sonunda yavrular 30-35 cm. boyunda, tam gelişmiş olarak doğarlar, avlanmaya başlayabilecek olgunluktadırlar. Yavaş büyüyen ve uzun ömürlü bir tür oldukları için üremeleri de yavaştır.
Yaşayan Fosil olarak tanımlanan bazı su canlıları ve fosil tarihleri:
Goblin, Bür öpek balığı türü, 40 milyon yııl,
Nautilus,Spiral kabuklu deniz canlısı, 500 milyon yıll,
Fırlayan Balık (Polypterus) 350 milyon yıl, loblu yüzgeçli, Coelacanth’a benzer,
Ganoide Balıkları,500 milyon yıl,
Kedi balıkları, 200 milyon yıl,
Çengel balığı, 360 milyon yıl,
Nothosaur ve Mesosaur, deniz sürüngenleri, 250 milyon yıl,
Horseshoe Crabs (Atnalı Yengeç) 450 milyon yıl,
Suda ve karada nefes alabilen balıklar. 400 milyon yıl,
Tuatara, Yeni Zelanda’ya özgü sürüngen, 200 milyon yıl,
Kertenkele Balığı, bazı Süngerler ve Mercanlar.
Yaşayan Fosil olarak karada yaşayan canlılar ve fosil tarihleri:
Timsahlar, 200 milyon yıl, ataları dinosorlara benzerler,
Bazı Kuş türleri, Archaeopteryx, 150 milyon yıl, evrimsel olarak, tüm modern kuşlar, dinozorlardan türemiştir,
Solenodon,karada yaşayan küçük memeli, 76 milyon yıl,
Emu, Devekuşu gibi koşan kuşlar, dinozorların soyundan gelen büyük, uçamayan kuşlardır,
Akbaba ve Kartallar dinozorlara oldukça benzerler,
Kafes kuşları, evrimsel açıdan ilk kuşların soyundan gelir, onların özelliklerini taşırlar,
Kiwi ve Kakapo papağanI,ı, uçamayan kuşlardır, uçma yeteneklerini kaybetmişlerdir, dinozorlarla bağlantılıdırlar,
Penguenler, uçma yeteneğini kaybetmiş kuşlardır,
Muntjac, dünyadaki en eski geyik türlerindendir, 15 milyon yıl,
Bazı kara kurbağası türleri, milyonlarca yıl boyunca yapıları korunmuştur,
Gelincikler, yaklaşık 40 milyon yıl,

Yaşayan Fosil bitkiler ve fosil tarihleri:
Kaktüsler, yaklaşık 30 milyon yıl,
Ginkgo Ağacı, 270 milyon yıl,
Wollemi Çamı, 90 milyon yıl,
At Kuyruğu, 300 milyon yıl,
Coelacanth ve diğer tüm yaşayan fosillerin hikayeleri, doğanın keşfedilmeyi bekleyen pek çok şaşırtıcı ve sınırsız gizemi olduğu gerçeğini bir kez daha anımsatmış ve bu sürprizlerin hiçbir zaman tükenmeyeceğini göstermiştir.
“Yaşayan Fosiller”, biyolojik tarih boyunca büyük değişimlere uğrayan gezegenimizde, varlıklarını değişmeden sürdüren canlılar olarak dikkat çekerler. Bu türler, evrimsel süreçlerin bazen yavaş ve değişime karşı dirençli olabileceğini gösteren örneklerdir.
Bu canlıların varlığı, evrim konusunda önemli ipuçları sunmaktadır, bunlar geçmişten günümüze taşınan doğa mucizeleridir. Bilim insanları için geçmiş ile günümüz arasındaki bağlantıları ortaya çıkarma konusunda benzersiz rol oynarlar. Onların korunması, biyolojik çeşitlilik ve yeryüzündeki yaşamın evrimini anlamak için önemli bilimsel kanıtlar sunarlar.
Yaşayan fosillerin varlığı evrim teorisine karşı bir durum değildir. Evrim ve evrilmek sözcükleri bu duruma açıklık getirir ve evrilmek için yeni ve daha olumlu bir ortama gerek olduğu biliInmektedir. Çevresel koşullar sabit ise evrilecek bir durum olsa da değişime yok demektir. Bu koşulların değişmesi durumunda, büyük bir olasılıkla, yaşayan fosiller de evrimlerine kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Evrimin temel prensibi, “hayatta kalan en uyumlu olandır” sözüdür. Sonuç olarak, yaşayan fosiller evrimin bir çelişkisi değil, onun bir kanıtıdır

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Ciro mu, kârlılık mı? Şirketlerin büyük ikilemi

Rakipler agresifleşiyor, yatırımcılar sürekli daha büyük hedefler peşinde ve...

Bir izdivaç meselesi

Uzun yıllardır ilk kez bu kadar ağır bir grip...

Hizmetkar Liderlik: Liderlikte Yeni Bir Soluk

Liderlik denince akla genelde güçlü, otoriter ve yönlendiren figürler...

Kritik pozisyonların yedeklenmesi nasıl yapılmalı?

Küresel rekabetin giderek arttığı ve teknolojik dönüşümün iş dünyasını...