Kaç Yaşında Olduğunu Bilmeseydin, Kaç Yaşında Olurdun?

Tarih

Umutların kadar genç, hüzünlerin kadar yaşlısın
Hasretler kadar yaşlı, vuslatlar kadar gençsin
Hayallerin kadar genç, kabusların kadar yaşlısın
Nefretin kadar yaşlı, sevdan kadar gençsin.
Yaş dediğin şey sadece bir rakam değil, yaşadıklarımızın, hissettiklerimizin bir yansımasıdır. Diyelim ki aynaya bakıyorsun ama kim olduğunu bilmiyorsun, kaç yaşında olduğunu sadece hislerine, alışkanlıklarına ve hayata bakış açına göre tahmin ediyorsun. Peki, kendini kaç yaşında görürdün?
Sabahları güneşin doğuşunu izlerken heyecanlanıyor musun? Bir çocuk gibi merakla yeni şeyler öğrenmeye, keşfetmeye hevesli misin? Eğer öyleyse, belki de 7 yaşındasın. Çünkü 7 yaşındaki bir çocuk gibi, dünya hâlâ senin için keşfedilmemiş bir harita olabilir.
Öte yandan, eski müzikleri dinlerken ya da geçmişe dair sohbetlere dalarken içini bir hüzün kaplıyor, “Bizim zamanımızda…” diye başlayan cümleler kuruyorsan, belki de 50 yaşındasın. Bir fincan çay eşliğinde oturup hatıraları düşünmek, yaşının ilerlediğinin bir göstergesi olabilir mi?
Bazen ruhumuzla yaşımız uyuşmaz. Hayatın yükünü sırtında erkenden taşımak zorunda kalan bir çocuk, o yaşında bile koca bir adam gibi düşünmek zorunda kalabilir. Babası küçük yaşta vefat etmiş ve ailesine bakmak zorunda kalmış bir genç düşünün. Yaşı 18 bile olsa, ruhu belki 50’lerinde gibidir. Diğer yandan, 70 yaşında olup hâlâ bisiklete binen, çocuklarla oyun oynayan birini gördüğünüzde, onun ne kadar genç hissettiğini tahmin etmek mümkün mü?
Yaş, sadece bir sayı mı, yoksa hayata kattığın anlam mı? 80 yaşına gelmiş ama her gün bahçesine yeni bir çiçek eken, torunlarına hikâyeler anlatan biri mi daha gençtir, yoksa 30 yaşında olup hayata dair tüm hevesini kaybetmiş biri mi? İşin sırrı, hayata nasıl baktığınızda gizlidir. İnsanın yaşını, rakamlar değil, hissettikleri belirler. Kaç yaşında olursan ol, içinde keşfetme arzusu, heyecan ve umut varsa, yaşının kaç olduğu hiç fark etmez. Önemli olan, hayatın içinde var olabilmek, zamanın akışına kapılmadan onu yönlendirebilmektir.
Nazım Hikmet’in vatan hasretiyle kavrulurken yazdığı,
“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın…”
dizeleri, Cem Karaca’nın sesiyle efsaneleşmiştir “Çok yorgunum, beni bekleme kaptan” diyen bir ruhun yaşadıklarını, kaç yaşında olduğunu nasıl ölçersin? Yaşamın getirdiği hırçın dalgalarda oradan oraya savrulmuş birinin, yaşıyla hissettikleri arasında bir bağ kalmış mıdır? Şarkıyı dinleyen, belki 40’ında yorgun bir denizci, 25’inde pes etmiş bir şair ya da 70’inde hâlâ umut eden bir âşık. Bilemem ancak o duygu selinde kendinden geçmemek, hüzünlenmemek mümkün mü?
Özellikle son birkaç yıldır, ülkemizde çok fırtınalı günler geçiriyoruz. Bir sonraki günün nelere gebe olduğunu, bırakın tahmin etmeyi, aklımızdan bile geçiremediğimiz dönemlere şahitlik ediyoruz. Umutlar azaldıkça, başka ülkelere yelken açmak isteyen gençlerin sayısı gittikçe artıyor. Oysa yazının başında umutların ve hayallerin kadar gençsin demiştim. Öyleyse vaz geçmek yok, yeşerteceğiz ümitlerimizi yeniden, sahip çıkacağız geleceğimize hep beraber.
Gençleşmeye devam edeceğiz Nazım’ın dediği gibi “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Mutfak Dünyasının Sessiz Dönüşümü ve Geleceğin Gastronomisi

Mutfağın sıcak buharları arasında, bıçağımın sebzeleri dansla kucakladığı anlarda...

Mutluluğun Sırrı: Alma Verme Dengesinin Gizemli Gücü

Hayatın her alanında, evde, sosyal çevremizde ve iş yaşamımızda...

Kozmetik Alışverişinin Getirdiği Mutluluk

Kozmetik alışverişi, birçok kişi için sadece bir ihtiyaç olmanın...

Teknolojinin hekimlik sanatına etkisi ve geleceğin tıbbı

“Hekimlik, bilimle beslenen bir zanaat, insanla bütünleşen bir sanattır,...