Hayatta Kalma Önyargısı (Survivorship Bias)
Hayatta Kalma Önyargısı terimi, II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunun uçak tasarımı üzerine yaptığı çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Uçakların daha dayanıklı hale getirilmesi amacıyla uçakların hangi bölgelerine zırh eklenmesi gerektiği araştırılıyordu. Hasar alan uçakların en çok hangi bölgeden isabet aldıkları incelenip hasar alan bölgelere zırh güçlendirmesi yapılması tasarlanmıştı. İstatistikçi Abraham Wald bu yöndeki öneriye karşı çıkarak hasar alan kısımlar yerine geri dönen uçakların isabet almayan bölgeleri olan burun bölgesi, motorları ve orta gövdesi yani kurşun izi olmayan yerlerin zırhlanması gerektiğini savunmuştu. A. Wald’ın fark edip diğerlerinin fark edemediği önemli mevzu, dönen uçakların aldığı yaraların ölümcül değil, dönemeyen uçakların aldığı yaraların ölümcül olmasıydı.
Bu fenomene “survivorship bias” denmektedir. Yapılan mantık hatası, hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını göz ardı etmektir.
Başarılı insanların hayat hikayelerini incelediğimizde, genellikle zorlukları aşıp hedeflere ulaşma örneklerini görürüz. Oysa bu başarı hikayeleri, aslında bu yolda başarısız olan veya farklı zorluklarla mücadele eden insanların deneyimlerini göz ardı etmemize neden olabilir. Başarılı olanlar kadar, başaramayanların da neden başarısız olduklarını anlamak, daha isabetli kararlar almamızı sağlayacaktır. (Elon Musk, Steve Jobs, Bill Gates gibi isimlerin yaptıklarını yapan ve başarısız olan insanları görmezden gelmemek gerekir). Ne yapılması gerektiğini söyleyenlerin yanı sıra ne yapılmaması gerektiğini söyleyenleri de dikkate almalıyız. Önemli kararlar verirken, başkalarının görüşlerini dinlemek ve farklı bakış açılarına açık olmak önemlidir.
Covid-19 geçirip hayatta kalan kişilerin aşılı olup olmadığını araştıran bir çalışmanın sonuçlarını, örneklemin Covid-19 nedeniyle hayatını yitirenleri içermediğini göz ardı edip değerlendirmek anlamlı olmayacaktır.
Günümüz dünyasında ve sosyal hayatta başarıyı gözler önüne sermek ve övmeye dayalı bir sistemle karşı karşıyayız. Örneğin, bir LinkedIn sayfasına girdiğimizde terfiler gibi daha birçok başarı örnekleriyle karşılaşırız. Instagram’da bulunan motivasyon sayfaları ve konuşmacılarını da bunlar arasında örnek gösterebiliriz. Başarısızlık olarak değerlendirilen hikayeler bile toplumda hep bu ”başarılı” olarak nitelendirilen insanlar üzerinden anlatılmaya çalışılır ancak başarısız olup sosyal medyada göremediğimiz milyonlarca parlak insandan haberdar olmayabiliriz.
1960’lardan, 1970’lerden kaliteli müzikleri dinlediğinizde de aynı yanılgı sizi etkiliyor olabilir. Hâlâ dinlenenler, o dönemden kalan binlerce şarkı arasından en kaliteli olup hala beğenilen şarkılardır.
85 yaşında olup hâlâ sigara içen tanıdığınız, sigaranın çok da zararlı olmadığının kanıtı mı? Peki ya sigara yüzünden ölen büyükleriniz? Büyük bir yanılgıya düşmemek için örneklemleri iyice analiz etmemiz gerekir.
Trafik kazası geçirenlerin kanser olma riski daha yüksek diye bir haber okuduğunuzda tepkiniz ne olur? Oysa, trafik kazası geçirip hastaneye kaldırılan insanlara bir sürü tıbbi tetkik yapılır. Bu tetkikler de kişide halihazırda mevcut olan kanser başlangıcının ya da sürecinin ölçülebilmesini, gözlemlenebilmesini sağlar. Mevzu, trafik kazası geçirmek değil, bir şekilde hastaneye gidip birçok tetkiklerden geçilmesidir.
Benim bu yazıyı kaleme alma sebebim ise geçen hafta bir meslektaşım ile yaptığım sohbet oldu. Üç yıldır hedeflerine ulaşamayan, performans sıkıntısı çeken ve sürekli personel değiştiren bir şirkete danışmanlık yapmaya başlayan dostum ile Genel Müdür arasında geçen konuşmada, GM “Birçok çalışanı değiştirdik yine de işleri yoluna koyamadık” dediğinde, danışman arkadaşım “Belki de problem gidenlerde değil kalanlardadır, bunu hiç düşündünüz mü?” diye sormuş ve uzun bir sessizlik olmuş. Gerçekten de gemide kalanların doğru, gidenlerin ise zayıf halka olduğu varsayımı büyük resmi görmeyi engellemişti. Başarıya giden yolda alınan kararların doğruluğuna gölge düşmüş ve birkaç adım geriye dönüp alternatif çözümler aranması elzem olmuştur.
Çıkarımlarda bulunurken, sadece gördüğümüz örneklerini ele alma, görmediklerimizi ya da o anda varlığını yitirmiş olanları dikkate almama eğiliminde oluruz. Tesadüflerde bile ilişkisellik ararız. Yapılması gereken ise, aklımıza, kendi çıkarım becerilerimize güvenmekle birlikte, düşünce sürecimizi de sorgulamaktır.
Başarıyı, problemin kök sebebini doğru tespit etmek, başkalarının göremediğini görebilmek getirecektir.
Göremediklerimiz, Bize Neler Anlatıyor?
Tarih
Mükemmel bir bakış açısı.