Hiçbir grubu ya da başkaca gücü arkasına almadan, siyasi ve iktisadi rüzgarlara kapılmadan kendi dik duruşunu sergileyen Gelecek Yönetim; daha ilk yılında, 11 köşe yazarı, 200’dan fazla köşe yazısı ve sayfaları süsleyen yüzlerce makale ve fikir eseri ile liderlikten yapay zekaya, stratejiden insan kaynaklarına, sürdürülebilirlikten teknolojiye, pazarlamadan inovasyona ve etik değerlere uzanan geniş yelpazesi ile bir gazeteden beklenenden daha çok “adeta bir akademi” olarak BİR YAŞINDA…
Zamanın çok acımasız geçtiği, her türlü enformasyonun şuursuzca tüketildiği, yazı okumaktan çok resimlere bakıldığı, bilgi olmadan fikir sahibi olmanın tercih edildiği bir dünyada baştan aşağı, ilk sayfadan son sayfasına yazı dolu bir yayın olan Gelecek Yönetim, dile kolay, ilk yaşını doldurdu. Bu büyük başarıda başta projenin “fikir babası”, Yayın Yönetmeni ve emektarı Erim Onan başta olmak üzere aramızdan çok erken ayrılan Çetin Özataç ile Cenk Uzunoğlu, Mehmet Adak, Suat Atalay, Caner Çaylı, Gökçen Gönenç, Ece Elif Adak, Ela Uysal, Tahsin Berk Arsan ve bendeniz Hakan Türkkuşu düzenli yazılar ile bir hayalin gerçekleştirilmesine katkıda bulunduk.
Çabalarımız salt yazı yazmaktan ibaret değildi elbette, her birimiz kendi hayalini gerçekleştiriyor ya da kendini gerçekliyordu bildiklerini cömertçe paylaşarak. Eşsiz bir fırsattı bir araya gelmemiz, az tanışık-çok barışık tadında ziyafet sofrasındaydık sanki. Her birimiz diğerinin düşüncelerini anlamaya çalışarak, görüşlerine saygı göstererek çıktık yola. Sıcak yaz aylarında soğuk kış döneminde, hiç bilmediğimiz konulardan ne öğreneceğimiz ufkumuzu nasıl geliştireceğimiz için çabalarken kendimizi satırların arasında bulunca anladık hiç farkına varmadan bir yılı geride bıraktığımızı.
Darısı diğer yılların başına…
Elbette yazı kadar eski olmasa da yayıncılık tarihi de yabana atılmayacak kadar uzun ve yüzlerce yıllık geçmişe sahiptir. Yayıncılık da tıpkı yazı iki yönlüdür ve sesten sonra gelen ikinci kadim iletişim yöntemidir.
İnsanlar önce ses çıkardırlar, bu seslere çeşitli anlamlar yüklediler ve nihayetinde konuşmaya başladılar. Bunu seslerin sembollere dönüşmesi, yazının bulunması izledi. Farklı alfabeler çıktı, aynı duygu ve düşüncelerin onlarca hatta yüzlerce farklı biçimde ifade edilmesi mümkün oldu bu sayede. Bu kadar çeşitlilik işleri biraz daha karıştırsa da insanlar anlaşmak için çaba göstermekten hiç geri kalmadı.
Günümüzün modern araç ve yöntemlerine erişinceye kadar eski yöntemler; tüy kalemler, isten yapılma mürekkepler, posta güvercinleri, elde çoğaltılan çoğu Latince dini metinler ile Gutenberg’e gelindi. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaa 1493 yılında İspanyol göçmenleri olan David ve Samuel İbn Nahmias Kardeşler tarafından kuruldu. Macar asıllı İbrahim Müteferrika ise ancak 1772 yılında devreye girebildi. Oysa dünya matbaa ile 593 yılında tanışmıştı.
Söz uçar, yazı kalır…
Gerçekten de insanlık tarihi de iletişim çalışmaları da bunu defalarca doğrular nitelikte ve sayısız örnek barındırmaktadır. Bu örnekler sadece kağıda değil, taşlara, tahtalara ve kilden yapılan tabletlere işlendi.
Söz uçup giderse ardından bakmamak için yazıdan medet umuldu. Savaşlardan sonraki antlaşmalar da yazıldı, ticari mutabakatlar da birer yazılı belge oldu. Günümüzde de aynı gelenek devam ediyor. Kanunlar, anlaşmalar, kitaplar, etiketler aklınıza ne geliyorsa yazılıyor ve saklanıyor. Elinizde tuttuğunuz ya da ekranlardan okuduğunuz Gelecek Yönetim gazetesi de bunlardan biri.
Aralarında liderlikten yapay zekaya, stratejiden insan kaynaklarına, sürdürülebilirlikten teknolojiye, pazarlamadan inovasyona ve etik değerlere uzanan geniş yelpazeden, birbirinden değerli yazarların emeği ile ortaya çıkan bilgilerin paylaşıldığı bir istasyon haline geldi. Bu istasyon zaman içinde çok daha fazla yazarı, uzmanı oldukları konuları barındıracak nitelikte.
Her yazar kendi alanının uzmanı, onlarca yıllık deneyimin, binlerce saatlik emeğin kanlı canlı yansıması. Bir anlamda da öğrenmenin kolay yolu…
“Beyin Dili” bu haftaki yazımın konusu…
Beyin Dili, “Language of the Brain” bu haftaki yazımın konusu olacaktı, BİRİNCİ YAŞ öne çıkana kadar öyleydi.
Beyin sanıldığı gibi sözcükler, fikirler, kararlar ile iletişim kurmuyor, bunlardan ibaret bir dil kullanmıyor. Beyin ürettiği kimyasallar ile ifade ediyor kendini, salgılar ile de konuşuyor.
Söz gelimi serotonin; kişinin kendine saygısını arttırıyor, tatmin duygusunu güçlendiriyor. Bir diğeri dopamin; mükâfat oluyor kişiye, tutku ve aşkı getiriyor peşi sıra. Söylenmesi zor olsa da phenylethylamine çok önemli; açık gözlülük ve atikliğe ek olarak kişinin yaşamına neşe ve mutluluk katıyor. Oxytocin; yakınlaşmanın, sevginin ve güven duymanın anahtarı niteliği ile dikkat çekiyor. Endorphins ise yaşama zevk, huzur ve coşku katıyor. Seslendirmesi oldukça zor bir başkası da endocannabinoids; art algı ve bilinçaltı mutluluğu tetikliyor. Beynin dilindeki son yol ise gaba; bir tür aminoasit. Bu kimyasalın önemi odaklanmanızı sağlıyor, kontrolünüzü geliştiriyor ve stresinizi yönetmenizi sağlıyor.
Beynin dilini de öğrenmek çok önemli.
Diğer dilleri öğrenmek de önemli elbette.
Ama asıl önemli olan, farklı dillerde ve yöntemlerle size gelen mesajlardan, bilgilerden ne alıyor ve ne anlıyorsunuz.
İletişimde verilen mesajın karşı tarafa doğru ve eksiksiz ulaşması, karşı tarafın da bunu aldıktan sonra yine eksiksiz ve anlamlı karşılık vermesi pek de sık rastlanan bir durum değildir. Mutlaka kaymalar ya da sapmalar olur, bir şeyler yanlış anlaşılır.
Gelecek Yönetim ile bu sorun ya da istenmeyen durumları aşıyoruz…
Nasıl mı; hoşgörülü ve önyargısız yazıyoruz, dilimizin tonunu belirlemede özenliyiz, terminoloji kullanımında titiziz, güven verici ve tutarlı olmayı seçiyoruz, kendimizi doğru ifade etme gayretimiz en üst seviyedeyiz ve ilk sayfanın ilk sözcüğünden son sayfanın son satırına kadar yapıcı olmaya özen gösteriyoruz.
Gerisi de siz değerli okurlara kalıyor…
Gelecek Yönetim ilk yılında “akademi” gibi…
Tarih